KİMLER KARŞI ÇIKTI

Hazreti Muhammed’e, Hazreti İsâ’ya, Hazreti Mûsâ’ya, Hazreti İbrâhîm’e ve diğer Resûl ve Nebî’lere kimler karşı çıktı onları kimler öldürmeye kalktı?

Nice Kâmil kimseye, nice düşünüre, genelde kimler karşı çıktı, kimler onlara saldırdı, kimler onları öldürmeye kalktı?

Onlara, Allah’a inanmayan, dine inanmayan kesimler mi saldırdı?
Yoksa onlara, Allah’a inanan bazı kesimler mi saldırdı?

Hep zannederiz ki, o güzel insanlara karşı çıkanlar, onlara saldıranlar, onları öldürmeye kalkanlar Allah’ı inkar eden, kimselerdir.

Hep öyle öğrettiler; “kâfirler, dinsizler, zındıklar, Resûl ve Nebî’lere ve nice Kâmil insana saldırdılar, onları öldürmeye kalktılar, çoğunu da öldürdüler” diye anlattılar, kitaplara yazdılar.

Oysa tam tersi olduğunu çok dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz.

O güzel insanlara karşı çıkanlar, onları öldürmeye kalkanlar, Allah’a inanan, ibadetlerini hiç terk etmeyen bazı kesimlerdir.

Nice Kâmil kimselere, düşünürlere saldıranlar, Allah’a inanmayanlar değil, tam tersi inanan bazı kesimlerdir.

Şimdi incelemeler yapalım.

Hazreti İbrâhîm’e karşı çıkanlar ve Nemrut’u kışkırtanlar, Nemrut’un din adamları denilen kesimlerdi.

Nemrut ve onun din adamları denilen kesimler, Hazreti İbrâhîm’i ateşe attırmaya çalışanlardır.

Nemrut, Allah’ı reddeden değil, tam tersi kendini; seçilmiş gören, yeryüzünde Allah’ın temsilcisi sayan bir kimseydi.
Onun yakınındaki her kimse onu öyle görüyordu.

Bu durum Tevrat’ta geçer. “Yeryüzünde kudretli adam” ve “Rab indinde kudretli avcı” (Tekvîn, 10/8, 9)

İncelediğimizde anlıyoruz ki Nemrut, Allah’ı reddeden değil, tam tersi kendini Allah’ın nazarında evliya gören, seçilmiş gören, görevli gören biriydi.

Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki, Hazreti İbrâhîm’i ateşe attırmaya çalışanlar; İbrâhîm’in kendi ilahlarına laf ettiğini söyleyenlerdir.

Yani İbrâhîm’i, kendi toplumunda, toplumun inandığı Allah inancından farklı yorumlar yaptı diye, bazı kesimler onu dışladılar, onu ateşe attırmaya çalıştılar.

Bu durum Kur’ân’da, Enbiya Sûresi’nde geçer.

Hazreti İbrâhîm’in babası da, İbrâhîm’e karşı çıkmıştır.

“Dedi ki: Ey İbrahim! Benim ibadet ettiklerime sen ilgi göstermiyorsun” Meryem Sûresi 46

Hazreti İbrâhîm’e karşı çıkanlar, onu öldürmeye kalkanlar, Allah’a inanıyorlar, ibadetlerini yapıyorlardı.

İbrâhîm’e karşı çıkanlar, Allah ile ilgili, onunla tartışmalara giriyorlardı.
Bu durum En’âm Sûresi 80, 81, 82,83 de çok güzel açıklanır.

Hazreti Mûsa’ya karşı çıkanlar da, dönemin din adamları denilen kesimlerdir.

Hazreti Mûsâ’yı saraydan kovduranlar, onu kâfir ilan edenler, Allah’a inanan, ibadetlerini terk etmeyenlerdir.

Firavunun etrafında olan, Haman ve Firavun’un din adamları denilen kesimler Mûsâ’nın Allah ile, din ile, rab ile ilgili yorumlarından hoşlanmamışlar, Mûsâ’nın kovulması ya da öldürülmesi hakkında hüküm verilmesinde ısrarlı olmuşlardır.

Mûsâ’ya karşı çıkanlar kendilerini yüce, seçilmiş, görevli sayan kimselerdir.
Kendilerini Allah’ın nazarında özel, hür gören kesimlerdi.
İbrânileri köle, lanetlenmiş topluluk olarak görenlerdi.

Mûsâ’nın, Firavunun sarayında, Firavunun din adamları denilen kesimle yaptığı münazaralar Allah inancı ve ibadetler ile ilgiliydi.

Kur’ân’da; Bakara, Nisâ, Mâide, Kasas, Saffat, A’raf ve bir çok sûrede bu konular işlenir.

Hazreti İsâ’ya idam cezası verdirenler ve onu çarmıha gerdirenler, o günün din adamları denilen bazı Musevi hahamlardı.

Matta inciline göre, devrin Roma valisi Pilatus’a ısrarla karar aldıranlar, Musevi din adamları denilen kesimlerdir.

Hazreti Muhammed’e Mekke’de karşı çıkanlar, o günün din adamları denilen kesimlerdir.

Bunlardan bazıları şunlardır: Amr b. Hişam, Ebu Süfyan, ibn-i Ümeyye, Ukbe b. Ebû Muayt, Utbe b. Rebî’a, Şeybe b. Rebî’a ve Velid b. Muğîre.

Bu kimselere yaşadıkları dönemde toplum “Mele” yani Molla derdi

Mele, Molla; din adamı denilen kimselerdir.

Hazreti Muhammed’in, bu şahıslar için “Allah’ım, Kureyş’in melesini sana havale ediyorum” duası vardır.

Yani Hazreti Muhammed, dönemin din adamları denilen bazı kesimini, ona yaptıkları saldırılardan dolayı Allah’a havale etmiştir. (Mukâtil, Tefsir, 3: 373; İbn Hişâm, es-Sîre, 1: 714-715.)

Din adamları denilen bu kesimin başında Amr b. Hişam gelir.
Toplum bu kişiyi Ebu cehil diye tanır.

Amr b. Hişam dönemin en dindar kimsesidir.
Sakalında, cübbesinde, ibadetini hiç terk etmeyen bir kimsedir.
Hatta yaşadığı dönemde, ona “Ebul Hakem-Bilgelerin babası” denilmiştir.

Mekke’de Hazreti Muhammed’e saldıranlar asla Allah’ı inkar etmiyorlardı.

Bunu Kur’ân’ı incelediğimizde görüyoruz.

Mekkeli Müşrikler:
Allah’a inanıyorlardı: Zuhruf Sûresi 9, Ankebût Sûresi 63
Kitaba inanıyorlardı: Nisâ Sûresi 153
Meleklere inanıyorlardı: Furkân Sûresi 7
Resûl’lere Nebi’lere inanıyorlardı: Furkân Sûresi 7
Ahirete inanıyorlardı: Furkân Sûresi 8
Kadere inanıyorlardı: En’âm Sûresi 148

Yani onlarda da günümüzde olduğu gibi İmanın ve İslam’ın şartları vardı.

Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki onlar da Allah’a inanıyorlar ve inançlarına sıkı sıkı bağlılar ve asla Allah’ı inkar etmiyorlardı.

Birçok ayette buna işaret edilir.

Bunlardan bazı örnekler:

Zuhruf Sûresi 9: “Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunne halakahunnel azîzul alîm.”
Meâli: “Doğrusu onlara, gökleri ve yerleri kim yarattı diye sorduğunda, elbette varlığın yüce sahibi, ilmin sahibi olan onları yarattı, derler.”

Zümer Sûresi 3: “Ve ellezînettehazû min dûnihî evliyâ mâ nabuduhum illâ li yukarribûnâ ilallâhi zulfâ.”
Meâli: ”Allah’tan başka evliya edinenler, biz onlara kulluk etmiyoruz, ancak Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara yakın oluyoruz, derler.”

Yûnus Sûresi 18: “Ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh.”
Meâli: “Derler ki: Bunlar Allah’ın katında bize şefaatçi olacaklar.”

Ankebût Sûresi 63: “Eğer onlara; gökten yağmuru indiren, böylece topraktan hayat veren, sonra da oradan nutfeler çıkaran kimdir, diye sorsan, elbette Allah derler.”

Nisâ Sûresi 153: “Senden Ulvî Âlem’den bir kitap getirmeni isterler.”
En’âm Sûresi 148: “Ortak koşan kimseler derler ki: Eğer Allah isteseydi, biz ve atalarımız ortak koşanlardan olmazdık.”

Furkân Sûresi 7: “Dediler ki: Bu nasıl bir Resul? Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi ya.”

Furkân Sûresi 8: “Ya da devamlı oradan besleneceği cenneti.”

Kur’ân’ı çok dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki Mekke’li müşrikler denen kesim, Allah’a inanan, ibadetlerini yapan kimselerdir.

Kur’ân’ın dışında ayrıca tarihi belgelerde de bunlara rastlıyoruz.

Bu bilgilere “İbn-i Habib” in “Muhabber” kitabından tercüme yapan H. Mehmet Soysaldı’nın kitabında rastlıyoruz.
“Kur’an ve Sünnet Işığında İbadet Tarihi”
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1997 (Mehmet Soysaldı)

“Çünkü namaz Mekke’lilerin bildiği bir şeydi “ (Ebu Muslim).

Ebu Cehil de, Ebuzer Gifari de cahiliye döneminde namaz kılmaktaydılar.
Hazreti Muhammed’in çağrısı neydi ki birini can düşmanı diğerini can dostu yaptı?

Sadece namaz değil hac, oruç, abdest, gusl, cenaze namazı, cuma toplantısı (yevmul arube, arabların günü) kırkta bir zekat, kısas, el kesme, sopa vurma, bir Allah’a inanma, Adem’i, Nuh’u, Hud’u, İbrahim’i, İsmail’i, Hacer’i saygıyla anma, örtünme, sakal, cübbe, sarık vs. bugün İslam’da ne kadar ritüel (nusuk), ahkam, şekil, şemal ve itikat varsa hepsine sahipti cahiliye Arapları.

“İbn-i Habib” in “Muhabber” kitabından
Putperestlerde günde 5 vakit namaz kılarlardı

Şaharit namazı: Sabah Namazı
Musaf Namazı: Öğle Namazı
Minha Namazı: İkindi Namazı
Neilat Şerarim Namazı: Akşam üstü namazı
Maarib Namazı: Akşam Namazı

Evet, incelediğimizde anlıyoruz ki; nice Resûl, nice Nebi’lere karşı çıkanlar, onlara saldıranlar devrin din adamları denilen bazı kesimlerdir.

Resûl ve Nebi’lerin yolundan gelen, onların evlatlarına da, yaşadıkları dönemde, o dönemin din adamları denilen bazı kesimler nice zulümler yapmışlardır.

Hazreti Muhammed’den sonra, onun ehli beytine zulüm edilmiş, onun yolundan gelen nice kâmil kimselere, zulüm edilmiş ve öldürülmüştür.

Ve hâlâ da günümüzde bu zulümler devam etmektedir.

Arapça bir kelimenin farklı anlamı ortaya konuluyor diye, bazı kimseler tarafından ihtarlar yapılmakta, yazılar engellenmekte, tehditler edilmektedir.

Ve ne yazık ki bunu halk değil, kendini dinin sorumluları sayan, asla kendi gibi düşünmeyenleri kabul etmeyen, din adamları denilen bazı kesimler yapmaktadır.

Hangi dönemde olursa olsun, din hakkında düşünen araştıran farklı bilgiler ortaya koyan kimseler, kendi inançlarında kalan bazı kimseler tarafından dışlanmışlar, saldırılara maruz kalmışlar, engellenmeye çalışılmışlardır.

Güzel gönüllü, rahmet gönüllü, şefkat gönüllü, Hazreti Muhammed “kadın erkek eşittir” dedi diye dönemin din adamları denilen bazı kesimler tarafından alaya alınmıştı.
“Bilal de bizim gibi bir insandır” dedi diye, nice saldırıya maruz kalmıştır.
“Hepimiz Allah’ın nazarında biriz” dedi diye, kendini seçilmiş, yüce gören bazı din adamı denilen kesim tarafından saldırıya uğramıştır.

Ve Hazreti Muhammed’in sunduğu birlik beraberlik mesajları hiç hoşlarına gitmemişti.
Şayet o güzel insan Medine’ye hicret etmeseydi, öldürülecekti.

Yazımı, Diyanet İşleri Eski Başkanı M. Said Yazıcıoğlu’nun konuşmasından kısa bir bölümle bitirmek istiyorum:

M. Said Yazıcıoğlu: “Biz topluma dini gerektiği gibi anlatamadık, dini ibadet ağırlıkla anlattık, rituelleri öne çıkardık, “hakikatine erdiremedik.” (9 Mayıs 2020 Habertürk kanalı)