REGÂİB KANDİLİ NEDİR?

 

Kur’ân’da Regâib geçer mi?

Regâib: Arapça bir kelimedir ve “reğabe” kökünden gelir. “Reğabe”, kelime olarak; teveccüh etmek, rağbet etmek, yönelmek, arzulamak, Hakk’ı anlamayı istemek, ilgi duymak, meyletmek gibi anlamlara gelir…

Kur’ân’da şöyle geçer:

Tevbe Sûresi 59: “…innâ ilâ Allâhi râgıbûn…”
Meâli: “Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz…”
Kalem Sûresi 32:“… innâ ilâ Rabbinâ râgıbûn…”
Meâli: “Biz sadece bizi vücudlandırana teveccüh ederiz…”

Görüyoruz ki Regâib; Hakk’ı aramak, hakikate yönelmek, Hakk’a teveccüh etmek demektir.
Regâib: Kişinin kendi vücudunda Rabbiyle buluşmak için yapılan yolculuğun başlamasıdır.
Regâib: Gönül elinin Hakk’ın eline verilmesi… 
Regâib: İnsanın gönlünde Muhammed Nurunun uyanışının başlamasıdır.
Kişi kendi aslının ne olduğunun arayışına başladığında, bu arayışa teveccüh etmesi Regâib’tir.
Kişi kendinde Muhammed Nuruna teveccüh ederse, tüm kainattaki Allah Nuruna teveccüh etme sırrına vasıl olur…

Gönlünde hakikatleri aramanın ateşi yananlar hakikatleri aramaya yönelirler. İşte böyle kişilerin Regâib’i başlamıştır. Bu başlayan Regâib kişinin kendine dönmesi kendi vücud kitabını okuması ve sonuçta Hakk’a arif olmasına kadar gider.

İşte Hakk arayışının ateşine düşen kişi, bu yolda kamil olmuş kişileri bulur ve onlardan aldığı Hakk bilgileri ile gönül yolculuğuna başlar.
Böylece ayette belirtildiği gibi; “Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz”, yolculuğuna başlar

Bu yolculuğa başlayan kişinin Regâib’i bitmez. Regâib-Miraca, Mirac- Beraate, Beraat-Bayrama iletir.Bayram Hakk ile Hakk olma sırrıdır. Yani damlanın deryadan ayrı olmadığını anlama hazzıdır.

Regâib: Hakk’ı arayış, Hakk’a yöneliş, Hakk sırrının doğuşu,
Mirac: Hakk hakikatlerinde ilerleyiş,
Beraat: Kurtuluş, beraat etmek, yani tüm benlik, ego, cehalet, kendine varlık isnat etme şirkinden kurtulmak,
Bayram: Hakk ile Hakk olma sırrıdır. Yani damlanın deryadan ayrı olmadığını anlama hazzıdır.

Tabi burada dikkat edilmesi gereken, Hakk’a yöneliyorum diye gidip birine bağlanmak değildir. Bugün cemaat ve tarikatlarda birine intisap etmek Hakk’a bağlanmak anlamına geliyor.
Ama maalesef teveccüh ediyorum diye bir kişiye yıllarca bağlanıp kalıyoruz ve kendimiz gibi düşünmeyenleri, kendi ibadetlerimize uymayanları yok sayıyoruz, onları kafir ilan ediyoruz; kısacası büyük bir fâsıklığın içine düşüp gidiyoruz.

Şeyhlerin, pîrlerin, mürşitlerin şefaatı olur diye yıllarca Hakk’a arif olmadan bir hüsran içinde yaşayıp gidiyoruz…

Bir kişi Hakk yolunun sevdasına düşmüş. 
Ve ona demişler ki; kendine bir Mürşit bul.
O da kendine bir Mürşit bulmuş ve ona demiş ki: Ben size teveccüh etmek istiyorum. 
O Kamil insan da; Tevbe Sûresi 59: “… innâ ilâ Allâhi râgıbûn…”“Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz…”ayetini okumuş ve demiş ki: Evladım! Ben de Hakk’a teveccüh ettim, gel sen de Hakk’a teveccüh et, ben sana yalnızca Hakk’a nasıl teveccüh edilir bunu tebliğ edeyim, bu kapı Hakk kapısıdır burada Mürid de Mürşid de bir dilencidir… 
Ve devam etmiş: Allah’ı bırakıp bir kuluna biat edilmez, teveccüh edilmez…
Allah’ı bırakıp bir kul evliya edinilmez…

Evet anlıyoruz ki; Allah’ı bilen kamil insanlardan yalnızca Allah’a teveccüh, biat nasıl olmalıdır bu öğrenilir. Kamil insanlardan hakikatlerin bilgileri öğrenilir. Kamil insan gelen kişinin samimiyetine bakar ve bilgileri ona göre sunar. Eğer kişi de benlik, gurur, ayrımcılık dedikodu halleri varsa o kişiye asla hakikatlerin bilgileri sunulmaz.

Onun için Hz. Mûsâ’ya, Tuva vadisinde önce nalınları sonra değneği Allah tarafından terk ettirildi:
Nalınları, dünya ile ilgili tüm menfaat bağlarıydı. Yani; şan-şöhret, makam-mevki, mal-mülk, gurur-kibir, hırs- kavga vs.
Değnek ise, kişinin aklındaki dayandığı aslı olmayan bilgilerdir.

İşte gerçekte Kamil insan, bize hakikatlerin nasıl öğrenileceğini tebliğ eder ve kainatı”oku”manın bilgilerini sunar.

Biz de bu bilgilerle her varlığın bir ayet olduğunu ve bu ayetlerin Hakk’a yol olduğunu öğreniriz; öğrendikçe teveccühümüz başlar…

Asıl olan Hakk’a teveccüh etmektir. Hakikatlerin tamamı bizim vücud kitabımızda vardır. Yeter ki aşk ile tefekkür ile tenezzül ile bu hakikatlere bakalım ve gece-gündüz bu hakikatleri anlamaya çalışalım.

Halk senede bir gün Regâib kandili kutlaması yapar. Bunun doğru olup olmadığını hiç tartışmamak gerekir. Bazı geceler kutsal diye bilinir ve halk bu geceleri mübarek gece diye kutlar. Böyle geceler kişilere huzur verir. Bu geceleri insanlar; dualar ederek, sevgi içinde geçirir. 
Her geceyi, her anı kutsal bilmek,mübarek bilmek elbette daha güzeldir. 
Allah’ı hatırlatan Hz.Muhammed’i hatırlatan her şey güzeldir…

Halkın bazı geceleri kutsal diye bilip kutlamasında hiç bir sakınca yoktur. Böyle kutlamalar dünyada tüm kültürlerde görülür. Buradaki maksadı iyi analiz etmek gerekir.
Yeter ki bu geceler; birlik-beraberliğin, yardımlaşmanın-dayanışmanın doğuşuna sebep olsun….

İnşallah Regâib’e, yani gönüllerde hakikat yolculuğuna adım atanlardan oluruz.

Allah o yolculukta bizleri aşk ile Muhammed gemisine binenlerden eylesin.

Regâibiniz mübarek olsun…