KUTSAL DİYE BİLİNEN GÜNLERİN TARİHSEL İNCELEMESİ VE REGÂİB KANDİLİ
Kur’ân’da Regâib geçer mi?
Kandil geceleri, Kutsal günler ne zamandan beri vardır?
Bir günün kutsallığı olur mu, yoksa o günde bir manevi alanın hatırlatılması mı vardır?
Böyle kutsal diye bilinen geceler ve günler her toplumda görülür.
Tarihsel olarak incelediğimizde her toplumda ki inanç gurupları, manevi hissiyatlar içinde böyle gecelere ve günlere sarılıyor.
Ve bunu yaratıcıları ile bir bağ kurmak olarak görüyor.
Mûsevilerin; Haşana, Roş, Yom Kippur, Fısıh, Şavuot, Sukkot, gibi kutsal gün ve geceleri vardır.
Mûseviler de böyle günlerde özel bir ibadet içinde olurlar.
Hazreti Mûsâ’ya atfedilen özel günleri, huşu halinde ibadet içinde geçirirler.
İsevilikte de, Meryem’in göğe alınışı bayramı,Avak Yerguşapti, Avak Şapat, Avak Hinkşapti, Kutsal üçlü birlik günü, Paskalya, Noel gibi kutsal günler kutlanmaktadır.
Budizm’de de böyle kutsal günlere rastlıyoruz.
Budha’ya atfedilen; aydınlanmaya ulaşması ve nirvanaya ulaşması diye bilinen aralık ayı ve şubat ayları bayram olarak
kutlanır.
Bu bayramlarda, bütün Budistler aileleriyle birlikte, Budist mabetlere ve kutsal diye bildikleri yerlerde buluşurlar, her yeri süslerler ve huşu içinde ibadet ederler.
Hindistan’da Sih inancında da kutsal görülen gün ve geceler vardır. Nanak’a ait bazı günler kutsal bilinir, doğum günü, ölüm günü gibi bazı günler.
Şintoizmde de böyle kutsal günler vardır.
En önemli gün; Tanrıyı çağırmak ve ona hizmet etmek anlamına gelen “Matcuri”dir. Bu bayramdan önce üç gün oruç tutulur.
Tüm toplumlarda böyle gecelerin kutsal olarak görülmesinin altında yatan sebebi iyi araştırmak gerekir.
Burada ki manevi alan hissiyatlarını düşünmek gerekir.
İslam dünyası; Mevlîd, Regâib, Mîrâc, Berat kandili ve Kadir gecesi dedikleri günleri kutsal bilirler.
Kandil geceleri, Padişahı II. Selim zamanında minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için halk tarafından, “kandil geceleri” diye anıldığı iddia edilir.
Böyle gecelerde tevbe edilirse tüm günahların aff edileceği iddia edilir.
Osmanlı-dan önce de diğer İslam ülkelerinde böyle kutlamalara rastlıyoruz.
İncelediğimizde görüyoruz ki böyle günler her toplumda var.
Halkın masumane olarak böyle günleri kutsal diye bilip, kutlamasında hiç bir sakınca yoktur.
Böyle kutlamalar dünyada tüm halklarda görülür.
Unutulan bazı değerleri hatırlamakta her zaman fayda vardır.
Böyle geceler insanların Allah’ı hatırladığı gecelerdir.
Manevi alanın hissiyatlarını hatırladığı günlerdir.
Burada aranılan şu olmalı: Andığımız şeyin mânâsı nedir, bize sunulan mesaj nedir, yaşamımıza yansıyan yönü nedir.
Buradan nasıl bir rahmet çıkarıyoruz, nasıl bir derin araştırma içine giriyoruz,
İyi niyetle yapılan, rahmet sunan, barış ve huzur sunan, huşu ve mutluluk sunan, içinde kıl kadar zarar olmayan her şeyin, olumlu olduğuna inanıyoruz.
Şimdi İslam dünyasında kutsal diye bilinen” Regâib” i inceleyelim.
REGÂİB NEDİR?
Regâib: Arapça bir kelimedir ve “reğabe” kökünden gelir.
Reğabe kelime olarak; teveccüh etmek, rağbet etmek, yönelmek, arzulamak, Hakk’ı anlamayı istemek, ilgi duymak, meyletmek, yaratıcıyı anlamak niyeti, gibi anlamlara gelir,
Kur’ân’da şöyle geçer:
Tevbe Sûresi 59: “…innâ ilâ Allâhi râgıbûn…”
Meâli: “Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz…”
Kalem Sûresi 32:“… innâ ilâ Rabbinâ râgıbûn…”
Meâli: “Biz sadece bizi vücudlandırana teveccüh ederiz…”
Görüyoruz ki Regâib; Varoluş ve Varedeni anlamaya rağbet etmek, Hakk’ı aramak, hakikate yönelmek, Hakk’a teveccüh etmek gibi anlamlara gelir.
Regâib: Kişinin kendi vücudunda Rabb’iyle buluşmak için yapılan yolculuğun başlamasıdır.
Regâib: Gönül elinin Hakk’ın eline verilmesidir…
Regâib: İnsanın gönlünde Muhammed Nurunun uyanışının başlamasıdır.
Kişi kendi aslının ne olduğunun arayışına başladığında, bu arayışa teveccüh etmesi Regâib’tir.
Kişi kendinde ki Muhammed Nuruna teveccüh ederse, tüm kâinattaki Allah Nuruna teveccüh etme sırrına vasıl olur…
Gönlünde hakikatleri aramanın ateşi yananlar, hakikatleri aramaya yönelirler.
İşte böyle kişilerin Regâib’i başlamıştır.
Bu başlayan Regâib, kişinin kendine dönmesi, kendi vücud kitabını okuması ve sonuçta Hakk’a arif olmasına kadar gider.
İşte, Hakk arayışının ateşine düşen kişi, bu yolda Kâmil olmuş kişileri bulur ve onlardan aldığı Hakk bilgileri ile gönül yolculuğuna başlar.
Böylece ayette belirtildiği gibi; “Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz” yolculuğuna başlar
Bu yolculuğa başlayan kişinin Regâib’i bitmez.
Regâib-Mirâca, Mirâc- Berâate, Berâat-Bayrama iletir.
Bayram Hakk ile Hakk olma sırrıdır.
Yani damlanın deryadan ayrı olmadığını anlamanın hazzıdır.
Regâib: Hakk’ı arayış, Hakk’a yöneliş, Hakk sırrının doğuşu,
Mirâc: Hakk hakikatlerinde ilerleyiş,
Berâat: Kurtuluş, berâat etmek, yani tüm benlik, ego, cehalet, kendine varlık isnat etme şirkinden kurtulmak,
Bayram: Hakk ile Hakk olma sırrıdır. Yani damlanın deryadan ayrı olmadığını anlamanın hazzıdır.
Fakat burada dikkat edilmesi gereken şey, Hakk’a yöneliyorum diye gidip birine bağlanmak tehlikesine düşmemek gerekir.
Bugün cemaat ve tarikatlarda birine intisap etmek Hakk’a bağlanmak anlamına geliyor.
Ama maalesef teveccüh ediyorum diye, bir kişiye yıllarca bağlanıp kalıyoruz ve kendimiz gibi düşünmeyenleri, kendi ibadetlerimize uymayanları yok sayıyoruz, onları kafir ilan ediyoruz; kısacası büyük bir fâsıklığın içine düşüp gidiyoruz.
Şeyhlerin, pîrlerin, mürşitlerin şefâatı olur diye yıllarca Hakk’a arif olmadan bir hüsran içinde yaşayıp gidiyoruz…
Bunu bir kıssa ile hisselendirelim:
Bir kişi Hakk arayışının sevdasına düşmüş.
Ve ona demişler ki: Kendine bir Mürşit bul.
O da kendine bir Mürşit bulmuş ve ona demiş ki: Ben size teveccüh etmek istiyorum.
O Kâmil insan da; Tevbe Sûresi 59: “… innâ ilâ Allâhi râgıbûn…”“Biz sadece Allah’a teveccüh ederiz…”ayetini okumuş Ve demiş ki: Evladım! Ben de Hakk’a teveccüh ettim, gel sen de Hakk’a teveccüh et, ben sana yalnızca Hakk’a nasıl teveccüh edilir bunu tebliğ edeyim, bu kapı Hakk kapısıdır burada Mürid de Mürşid de bir dilencidir…
Ve devam etmiş: Allah’ı bırakıp bir kuluna biat edilmez, teveccüh edilmez. Allah’ı bırakıp bir kul evliya edinilmez…
İşte gerçekte Kâmil insan, bize hakikatlerin nasıl öğrenileceğini tebliğ eder ve kâinatı”Oku”manın bilgilerini sunar.
Biz de bu bilgilerle her varlığın bir ayet olduğunu ve bu ayetlerin Hakk’a yol olduğunu öğreniriz; öğrendikçe teveccühümüz başla, yani Regâib’e ereriz.
Asıl olan Hakk’a teveccüh etmektir.
Hakikatlerin tamamı bizim vücud kitabımızda vardır.
Yeter ki aşk ile tefekkür ile tenezzül ile bu hakikatlere bakalım ve gece-gündüz bu hakikatleri anlamaya çalışalım.
Halk senede bir gün Regâib kandili kutlaması yapar
Bazı geceler kutsal diye bilinir ve halk bu geceleri mübarek gece diye kutlar.
Böyle geceler kişilere huzur verir.
Bu geceleri insanlar; dualar ederek, sevgi içinde geçirirler.
Her geceyi, her anı kutsal bilmek,mübarek bilmek elbette daha güzeldir.
Allah’ı hatırlatan, Hazreti Muhammed’i hatırlatan her şey güzeldir…
Yeter ki bu geceler; kinin, öfkenin, kavganın, zarar vermenin bittiği geceler olsun.
Yeter ki bu geceler; birlik-beraberliğin, yardımlaşmanın-dayanışmanın doğuşuna sebep olsun….
Yeter ki bu geceler;insanların birbirine saygı içinde davranmanın başladığı, adalet üzere hareket etmenin yaşantımıza yansıdığı geceler olsun.
İnşAllah Regâib’e, yani gönüllerde hakikat yolculuğuna adım atanlardan oluruz.
Yoksa Allah’ın her günü her anı, her tecellisi kutsaldır.
Allah o yolculukta bizleri aşk ile Muhammed gemisine binenlerden eylesin.
İnşAllah regâibin mânâsı gönüllerde inkişaf eder.
REGÂİBE EREMEZSİN
Öfke kini terk etmeden
Hor görmekten vazgeçmeden
Hem kibrini yok etmeden
Regâibe eremezsin
Mal derdinden kurtulmadan
Menfâati terk etmeden
Şan şöhreti bitirmeden
Regâibe eremezsin
Batıl şeyleri yakmadan
Şeytanı teslim almadan
Büyüklükten kurtulmadan
Regâibe eremezsin
Bilmediğini bilmeden
İlahi aşka ermeden
Kendi aslını görmeden
Regâibe eremezsin
Nurun hissi başlamadan
Hakk aşkını hissetmeden
Gönlünü teslim etmeden
Regâibe eremezsin
Edep nasıldır bilmeden
Hakikate yönelmeden
Hakka teveccüh etmeden
Regâibe eremezsin