İNANÇ’TAN ÎMÂN’A
ÎMÂN İNANÇ ARASINDAKİ İNCELİK.
İnanç îmân aynı şey midir?
İnanç nedir, îmân nedir?
İnanç; anne babadan, yani atalardan gelen bilgilere inanmaktır.
Bir çocuk, anne babasının anlattığına inanır, çünkü anne baba sevgisi, anne babanın anlattığına inanmanın kapısını açar.
Çocuk, anlatılanın doğru olup olmadığını bilmez, anlatılana şahit olmaz, yalnızca inanır. Çünkü anne babası çocuk için kutsaldır.
İşte inanç; doğduğu ailenin, toplumun, din adına, Allah adına anlatılanlara, yapılan ibadetlere inanılmasıdır.
Bakara Sûresi 170- Onlara, Allah’ın sunduğu şeylere tâbi olun denildiği zaman, derler ki: Hayır, biz atalarımızı ne üzere bulduysak ona tâbi oluruz. Eğer ataları bir şeyi akıl etmiyorlar ve doğru yol üzere olmasalar da mı?
Enfâl Sûresi 35:…..”Ancak onların ibadetleri, atalarından öğrendikleri şekliyle, kendi eğlenceleri ve hevâlarına göre hareket etmektir.”……
Şuarâ Sûresi 74: Dediler ki: Hayır, biz atalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.
Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruz ki; anne babamızdan duyduklarımız, ibadet adına gördüklerimiz hep inanç boyutu olarak karşımıza çıkıyor.
Îmân ise; ancak atalarının inanç sisteminden kopup varlığın varoluşunun hakikatini arayanların ulaşacağı emin olma sistemidir.
Îmân yolu; atalarından gelen inanç sistemi, mantığına oturmayan kişilerde açılır.
Îmân; bizzat ortaya çıkmış olan, yani İlâhi sistem tarafından sunulmuş olan varlığın hakikatlerine ulaşmakla olur.
Bakara Sûresi 170:..”Allah’ın sunduğu şeylere tâbi olun denildiği zaman”…..
Aradığı soruların cevabını atalarından gelen inançta bulamayan kişiler, hakikatleri arama yoluna düşer.
Ve ilme dayalı, ispata dayalı, delile dayalı cevaplar bulan kişide “Îmân” oluşur.
Îmân ancak emin olma durumuyla oluşur.
Nisâ Sûresi 2- “Atalarının inancından kopmuş olup, hakikati arayanlara”…
Varlığın varoluşundan ve varlığı var edenden emin olan.
Kendine ve varlığa baktığında, varlığın ardında varlığı tutan, varlıktaki niteliklerin sahibinin orada tüm işaretleriyle kendini gösterdiğinden emin olan.
Ve bu şuura ulaşıp bu şuurda yaşayan kimse”Mümin-Emin” kimsedir.
Hazreti Muhammed’in duası olan: “Ya Rabbi! Bize eşyanın hakikatini göster” sözü, varlığın hakikatini öğrenmenin isteği olan gönül içindir.
Eşyanın hakikatine ulaşan kişide” Îmân” oluşur.
Îmân, “Emin olmak” demektir.
Emin olan kişiye de” Mü’min” denir.
Mümin, inandığından emin olan demektir.
Aileden gelen bilgilere, ibadetlere inanmaya “inanç” denir.
Bu inancın temeli ailedir, doğduğu toplumun adetleridir.
Îmân ise; varlığın varoluşunu düşünüp, varlıkta delillere dayalı sisteme ulaşmakla oluşur.
Varlıkta ki delillere “ayet” denir”.
Varlıktaki ayetleri yani işaretleri, delilleri incelemek ve şahit olmakla “Îmân” oluşur.
İnanç; aileden, toplumdan, kitaplardan, sözlerden, hocadan, şeyhden, duydukları bilgileri, sözleri, gördükleri ibadetleri kabul etmekle oluşur.
Îmân ise; bizzat varlıkta olan ilimden, delillere dayalı olarak, şahit olmakla oluşur, bizzat varlığın ardından, varlığın var oluşunu okumakla oluşur.
Îmânî boyutta ibadet, her an-dır.
Îmânî boyutta ibadetin, vakti, sayısı, şartı olmaz.
Atalardan gelen inanç boyutunda ise ibadetini şekli, vakti, sayısı vardır.
Atalardan gelen inanç boyutunda ise topluluklara göre değişiklikler vardır ve birbirini kabullenmeme vardır.
Yani sûnni inanç; alevî ya da bektaşi ya da kendi gibi olmayan inançları, ibadetleri uygun bulmaz.
Bektaşi ya da alevi inanç ta, sûnni inancını ve ibadetini uygun bulmaz.
Bu durum, cemaatlerde, tarikatlarda, mezheplerde ve din adına ortaya çıkan, Mûsevi’lik, Hristiyanlık, Müslümanlıkta da görülür.
Îmân, yani Mü’min olma boyutunda, ibadetin vakti, şekli, şartı sayısı olmaz.
Gönlünde îmân olan âşığın ibadeti sayılara sığmaz…
Mevlâna der ki:
“Âşıklar, daima namazdadırlar! O gönüllerindeki aşk, ilâhî sevgi ne beş vakitle yatışır, ne de beş yüz bin vakitle geçer gider!”
“Kulluk sadece cesetle değil, gönülle ibadet etmektir.”
“Mihrabı dost cemali olan kimse için, yüz çeşit namaz, yüz çeşit rükû ve secde vardır” der. Bu konuda Cenab-ı Hak: “Ne yana dönerseniz Allah oradadır” buyurmuştur.”
Aşk; mü’min olan, yani îmân eden kişinin kalbinde kaynayan bir duygudur.
Bu duygu hiç sönmeden bir ömür akar gider.
Bu duygu her an gönülde, ilâhî aşk olarak tecelli eder.
Nasıl ki bir kız bir erkeğe, ya da bir erkek bir kıza âşık olduğunda hep onu düşünür, hep onu hissederse, ilâhî aşk-ta her an gönülde hiç durmadan kaynar durur.
İlâhî aşk tarife sığmaz,
O aşkta kulluğun zamanı olmaz, anı olur.
Kişi; aileden öğrendiği din inancıyla, ibadetle, beş vakit namaz ile, oruçla, hacc ile kurtuldu sanır.
İnanıyorum dedi diye kurtuldu sanır.
Ankebût Sûresi 2- “İnsanlar, inandık demeleriyle kurtulduklarını mı sanıyorlar? Fakat onlar varoluşu anlamak için dikkatlice düşünmüyorlar.”
Bilse ki imanı olmayanın kulluğu olmaz.
İman ateşi içine bir düşse!
Nasıl iman edilir bir arasa!
Bir bilse ki iman;
Kendini okumakla oluşur.
Varlığı incelemekle oluşur.
Her varlığın ardında varlığı tutanı anlamakla oluşur.
Yani her yerde, Allah’a şahit olmakla oluşur.
Artık, yerinde durabilir mi hiç!
O’na şahit olmayı öğrenmek ister.
Îmân olmadan kulluk olmaz.
Îmân olmadan edeb bulunmaz.
Îmân Hakk’tan emin olmaktır.
Her varlığın ardında Hakk’ı görmektir.
Îmân dünyaya değil Allah’a bağlanmaktır.
Îmân, kavganın içinde olmak değil, barışın içinde olmaktır.
Îmân, insanları inançlarına göre ayırmak değil, tüm bedenleri tutan Allah’tır şuuruna ulaşmaktır.
En’âm Sûresi 82: Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn
Meâli: İman edenler, inançlarını zulüm ile karıştırmazlar. İşte onlar güvenilir olanlardır ve onlar doğru yolu bulanlardır.
Îmân yolunun başlangıcında, delile dayalı olarak şahit olmak vardır.
Îmân yolunun sonu ise; Mü’minlik makamıdır.
Yani Hakk’tan emin olmak.
Îmân sahibi yani Mü’min olan;
Her nereye bakarsa baksın, varlıkta Hakk’ın cemâlini seyreder.
Her nereye bakarsa baksın, varlığın ardında varlığı tutan Hakk’tır şuurunda yaşar.
Bir taşa baksa, bir kuşa baksa, bir ağaca baksa, cümle varlıkta Hakk’ın sonsuz tecellilerini seyreder.
Îmân sahibi yaşantısında kendini gösterir:
Kimseye zerre kadar zarar vermez.
Kimseyi aldatmaz.
Kimsenin hakkını yemez.
Kimseyle alay etmez.
Kimsenin ardından konuşmaz.
Zenginlik derdine düşüp, birilerini soymaz.
Komşusu aç iken o tok yatmaz.
Komşusu sıkıntı içindeyken o rahat yaşamaz.
Asla lüks içinde yaşamaz.
Sıkıntısı olana koşar.
Acı çekenle acı çeker.
Herkesi Allah’ın kulu bilir. Asla kimseye hor bakmaz.
Emaneti ehline verir.
Kişi ayrımcılığı yapmaz.
Sözünde durur, sözünde yalan olmaz.
Îmân sahibi, Mü’min olandır.
Mü’min olan güvenilendir.