EL MÂNİ
Mâni المانع Engel olan, sınır koyan, men eden, karıştırmayan
Mâni, engel olan, sınır koyan, bazı şeylerin karışmasına izin vermeyen, men eden, gibi anlamlara gelir.
Her varlığın içinde de dışında da “El Mâni” esması vardır.
Bedenlerdeki işleyişte karışıklık olmaması için, hücrelerin çeperlerinde mâni boyutu vardır.
Allah, her varlığın kendine bir mâni boyutu koymuştur.
Mesela her hücrenin beslenmesinde belli bir ölçü vardır.
Hücre kendine gerekli olan, su, ptotein, yağ, mineral gibi besinleri en ince ölçüyle içine alır, gerekli besini aldıktan sonra hemen, hücre çeperi fazlasına mâni olur.
Bu tüm vücud için de böyledir.
Mesela elimiz kesilse oradan kan aksa, vücudda olan Trombositler hemen oraya akın eder ve kanın dışarı akmasına mâni olurlar.
Hamilelik olayında, bir sperm yumurta ile döllendigi an, yumurta hemen diğer spermlere mâni olur.
Allah’ın “El Mâni” esmasının her varlıkta muhteşem bir boyutu vardır.
Bir hücrede bile ne zaman “El Mâni” esması tecelli edecek bellidir.
Gözümüze fazla ışık yansısa, gözümüz hemen kendini kapatır, fazla ışığa mâni olur.
Tenimizde fazla ışığa mâni olacak olan “Melanosit” hücreleri vardır, bu hücreler ne kadar ışık gerekliyse ona göre çalışır. Fazlasına ya da azına mâni olur.
Derilerimizin farklı renkte olmasına sebep, yaşadığımız bölgeye göre güneş ışığının farklı derecelerde gelmesidir.
Ve melanosit hücrelerinin ona göre çalışarak, derilerimizn rengi oluşur.
Çoçuk anne karnında oluşurken, her bir hücrenin, her bir dokunun oluşumu bellidir, bunlar birbirine karışmadan vücud şekillenir.
İşte bu karışmaları engelleyen, Allah’ın “El Mâni” esmasıdır.
İnsanoğlu varlıktaki Allah’ın “El Mâni” esmasını layıkıyla anlayabilseydi, doğanın muhteşem akışı karşısında heyecandan yerinde duramazdı.
İnsan dönüp kendi vücuduna baktığı zaman, derisinin bile vücudun organlarının dışarı akmasına nasıl mâni olduğunu anlayacaktır.
Vücudun hücrelerinin yerli yerinde, bir ölçüyle çalışması “El Mâni” esmasının tecellisi sayesindedir.
Bakara Sûresinde “Mâni” kelimesi geçer.
Bu ayette; Allah yolunda olanlara, mâni olanlarla ilgili olarak, nasıl zulme düştükleri işaret edilir.
Bakara Sûresi 114: “Ve men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuzkere fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifîn lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhireti azâbun azîm”
Meâli: Allah’a bir teslimiyet içinde olanı, O’nun isminden söz eden kimseyi engelleyen ve onun yozlaşmasına gayret eden kimseden daha zalim kim vardır. İşte, ancak bir korku içinde olanlar o hakikatlere dâhil olamazlar, yaşamlarında bir kaybetmişlik vardır ve onlar sonunda acı sıkıntılardadırlar.
Ayrıca Mâun Sûresinde: “Ve yemneûn el mâûn” “Küçük yardımı bile engelleyenlerdir” ayetinde, yardım etmeye mâni olanlara seslenir.
Ayetleri iyice incelediğimiz zaman, Allah’ı ilmi olarak anlamaya mâni olan bâtıl alan işaret edilir.
Ayrıca, toplumda, yardımlaşmaya mâni olan, ilmin öğrenilmesine mâni olan durumlara, kişilere işaret edilir.
Hem, Allah’ın varlıkta mâni esması vardır.
Hem de kişilerin, ama kendilerine, ama birbirlerine mâni oldukları şeyler vardır.
Allah’ın varlıktaki mâni esması, varlığın bir düzen içinde çalışmasını sağlar.
Kişilerinin, ama kendilerine, ama birbirlerine mani oldukları şeyler iyi şeyler de olabilir, kötü şeyler de olabilir.
Kişi bazı şeylerde kendine mâni olabilmelidir.
Kişinin içinde “El Mâni” esması açılmışsa, kişi bazı şeylere mâni olabilir.
İnsan duyduğu her şeye hemen inanmamalıdır, beyninin “El Mâni” esmasına ulaşmalıdır.
Duyduğu her şeye inanmaya mâni olan, şüphe boyutunu açığa çıkarmalıdır.
Duyduğu her şeye soru işareti koymalıdır.
Aklında kayıtlı olan bâtıl bilgiler olduğunu anlarsa, aklını ve gönlünü temizlemelidir.
Aklında olan tüm kötü düşüncelerden, bâtıl bilgilerden kurtulmalıdır.
Allah diyerek, din diyerek, inanç diyerek, ibadet diyerek anlatılan her şeye ihtiyatlı yaklaşmalıdır.
Eğer kişi, anlatılanlara hemen inanırsa, şüpheyle bakamazsa, anlatılanları süzemezse, aldatılabilir.
Kur’ân; “Aldatıcı Allah diyerek aldatır” der.
Aldatıcının alanı din’dir, Allah’tır, ibadetlerdir.
Hadid Sûresi 14: ”Ve garrekum bi Allâh el garûr”
Meâli: “Ve aldatıcılar sizi Allah ile aldattı.”
Eğer duyduğumuz her söze mâni olacak olan, şüpheyi unutursak, duyduğumuz, gördüğümüz şeylere hemen inanır ve aldatılırız.
Şüphe hakikati arama yolunda gerekli olan bir duygudur.
Yoksa aldatıcı bizi, Allah diyerek, din diyerek, aldatır.
Aldatan Allah diyerek aldatıyorsa:
Dilinden Allah kelimesini düşürmez.
Hep namazda, oruçta, yani ibadetlerde görünür.
Hep ibadetlerden bahseder, ibadethanelere koşar durur.
Kur’ân’dan bahseder, sünnetten bahseder, dinden bahseder.
Allah der, hadis der, kitap der.
Resul ve Nebilerden konuşur.
Evliyalar, ermişler, kelimelerini dilinden düşürmez.
İnsanları mezheplere, cemaatlere, tarikatlara böler.
Tek amacı vardır, kendi saltanatını kurmak.
Kendini büyük gösterir, farklı gösterir, evliya, mehdi, mesih, mürşit olduğunun imasını verir.
İşte hep bunlara ihtiyatlı yaklaşmanın, mâni olmanın tek yolu, şüpheyle yaklaşmaktır.
Allah’ın “El Mâni” esması çok önemlidir.
Varlığın akışında muhteşem mâni esması vardır.
Her kişi bunu görebilmeli ve hayatına uygulayabilmelidir.
“El Mâni” esması çekmek, “Allah’ım bâtıl şeylere inanmama, kötülükler yapmama, kul hakkı yememe mâni ol ya Rabbim” duası yapmaktır.
Gönlünde “El Mâni” esması tecelli etmeyen kişi; aldatılabilir, zalim olmaya kayabilir, git gide şeytanlaşabilir.
Toplumda kötülüklere mâni olmak gerekir.
Asılsız bilgilerin akratılması karşısında, ilimi olarak hareket etmek gerekir.
“El Mâni” esması gönlünde tecelli eden, bir gayret içinde olur.
Ama kendisine ama çevresine, her türlü kötülük yapılmasına mâni olur.
O kişiler; ilimden ayrılmazlar, şahit olmadıkları şeylere inanmazlar, sâlih âmel içinde yaşarlar.
Gönlünde İslâm tecelli etmiş kişilerde “El Mâni” esması açılmıştır.