MELEKLERİN DÜĞÜNÜ

 

Yetim olan biri kapıya geldiğinde melekler düğün ederler.

Yetim olan biri, kendi beden kapısına gelip, kendi bedeninin aslını öğrenmek için, yani kendini bilmek için ten şehrinin kapısını çaldığında, Can şehrinin sahipleri olan meleklerin düğünü başlar.

Önce yetim nedir, Melek nedir kelime olarak inceleyelim:

Yetim: Yalnız olmak, yalnız kalmak, yanında kimse bulunmamak anlamına gelen “yatem” kelimesinden gelir.

Emsalsiz inciye de “durr-i yetim” denir.

Toplumda, babası ölmüş olana da yetim denir.
Babası annesi ölmüş olana da yetim denir.

Fakat toplumda genel olarak babası öldüğünde eğer çocuk ufaksa yani henüz kendini kurtaramayacak yaşta ise o çocuklara yetim gözüyle bakılır.

Buluğdan sonra rüşdünü bulmayanlar için de yetim kelimesi kullanılır.

Kocasından ayrılmış kadınlar için de yetim kelimesi kullanılır.

İşte toplumda yetim; annesi veya babası ölmüş, yalnız kalmış, kendisi de aciz olan, kendine bakamayacak, yol bulamayacak olan kimselere denir.

Yetim kelimesinin Türkçe karşılığı”öksüz” dür.

Toplum annesi ölmüş olana “öksüz” babası ölmüş olana “yetim” dese de, öksüz ya da aynı anlama gelen yetim kelimesi, hem annesi hem babası ölmüş çocuk anlamında da kullanılır.

Yetim kelimesi aynı zamanda, babası annesi ölmemiş olsa bile, anne ve babasından koparılmış çocuklar için ya da hayvan yavruları için de kullanılır.

Ya da anne babası kavga edip duran çocukların, kendini yalnız, aciz hissetmesi de yetim olarak adlandırılır.

Kur’ân’î anlamda yetim ise:

Atalarından gelen batıl inançları terk edip, hakikati arayandır.

Ana baba gibi bildiği, aileden gelen inancını terk edip, yeni bir arayışa girendir.

Aileden gelen inancı, gönlü kabul etmeyip bir yalnızlık, bir arayış içinde olandır.

Yani Kur’ân’î anlamda yetim: Atalarının inancından kopmuş olup, hakikati arayanlara denir.

Melek; zerreden kürreye her varlığı tutan kuvveler, güçler, Allah damlacıklarıdır.

Bedeni tutan da bir melektir, hücreyi tutan da.

Bir damla suyu da tutan bir melektir, Okyonusu tutan da bir melektir.

Bir damla su diğer damla suyla birleştiğinde, iki melek olarak kalmaz, iki melek birleşir tek melek olur. Üçüncü damla su birleşse yine tek melek olur.

Kâinatın baş meleği Allah’tır

Nisâ Sûresi 2: Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb ve lâ tekulû emvâlehum ilâ emvâlikum İnnehu kâne hûben kebîrâ
Meâli: Atalarının inancından kopmuş olup, hakikati arayanlara hakikatlerin bilgilerini verin ve tertemiz hakikat bilgilerini cehaletin o zararlı bilgileriyle değiştirmeyin ve onların değerlerini kendi değerleriniz yapıp faydalanmayın. Muhakkak ki bu büyük bir vebaldir.

Bu ayet; Mürşidi Kâmile bir ihtardır. Yetim olarak gelen kişiye karşı nasıl davranılmasını bildiren bir ihtardır.

Hazreti Muhammed: “Her kim yetimdir, biliniz ki o benim has ümmetimdir.”

Hazreti Ali: Asıl yetimler anadan, babadan değil ilim ve ahlâktan yoksun olanlardır.

Allah’ın hakikatini bilen kişi, ilim ve ahlâk sahibi olur.

Allah’ın hakikatini bilecek olan kişi de; atalarından gelen batıl olan inancı terk edip, hakikatlerin arayışında olan kişidir yani yetim olan kişidir.

İşte yetim: Atalarının inancından kopmuş olup, hakikati arayan kişilere denir.

Yani hakikati öğrenmek için, Taptuk Emre’nin kapısına gelen Yunus Emre, yetim olarak geldi.

Yetim kalan kişi, atalarından gelen inancı gönlü kabul etmeyen ve yalnız kalıp bir arayış içinde olan kişidir.

Çünkü atalarından gelen inançta; ayrımcılık, hor görmek, benim inancım, dinim, ibâdetim doğru, onların ki doğru değil, cennete biz gideceğiz, onlar cehennemlik, onlar kâfir gibi ayrımcılıklar hep vardır.

Yani kendini seçilmiş, farklı, üstün görmek hep vardır.

İşte bu inançları gönlü kabul etmeyip yalnız kalan, bir arayışa giren kişi yetimdir.

Manevi İlim yetim olmayana açıklanmaz.

Mürşidin kapısına, aileden gelen inançlarla gelip o inançlara sıkı sıkıya bağlı olan kimseye mânevi ilim tebliğ edilmez.
Çünkü o kişi henüz yetim kalmamıştır.

Kur’ân ancak ve ancak yetim olana hakkını verin der.

İşte o hakk olan mânevi ilmin tebliğidir.

İşte, kişi yetim kaldığında, bir arayışa girer ve bir mürşidin kapısına gelir. O kâmil kişi de, zamanında yetim kalmış biridir ve ona da Mürşidi yardım etmiştir.

Mürşid de ona: “Kendi ten kapını çal ve enfûs âleminden ses gelinceye kadar bekle” der.

İşte o bekleyiş, kendi fenalarını temizlemek ve sabırdır.

Eğer kişi o kapıya layık olmuşsa, o kapı açılır ve o kapıdan içeri alınır ve onun yolculuğu başlar.

Eğer o kişi, gerçekten yetim kalmışsa ve samimi, sadık, edep içinde ten kapısına gelip, kapıyı çalmışsa, o kişinin vücudunda ki meleklerin düğünü başlar.

Melekler yetime kapıyı açarlar ve yetimde ki melek ile buluşurlar ve elele tutuşup bir düğün içinde nice kapılardan geçip kainâtın baş meleğine secde ederler, kainâtın baş meleğinde Cem olurlar.

Kişinin bedeni değil, bedenindeki melektir Allah’a secde eden.