MÜ’MİNİN KİMLİĞİ HAKK KİMLİĞİDİR

 

Hakk sırrına ermenin yolu, Hakk kapısından içeri alınmanın şartları, kimliklerini terk etmektir.

 

İnanç kimliğini

Cinsiyet kimliğini

Millet kimliğini

Meslek kimliğini

Makam, mevki kimliğini terk etmektir.

 

Hakk sırrına ermenin yolu, ayrımcılığa sebep olan bütün kimliklerini, bütün bildiklerini terk etmektir.

 

Kişi bunları terk edebilirse, Hakk kimliğini giyer.

Hakk kimliğini giyen insan olur, hepsini kucaklar.

 

Tevhîd sırrında, Hakk kimliği gizlidir.

 

Tuva-da Hazreti Mûsâ’ya tüm dünyalık bağlarını, kimliklerini, bildiklerini terk ettirilmesinin hikmeti, ona Hakk kimliğini giydirilme iradesidir.

 

Tâ-Hâ Sûresi:

11- 12- Böylece o nura ulaştığında, o kutsal nidayı işitti: Ey Mûsâ! Seni vücutlandıran şüphesiz Benim. Artık dünyaya olan meylini, kendine nispet ettiklerini bırak. Elbette sen, mukaddes bir yol olan birlik yolu üzeresin.

…..

…..

19- O bilip taşıdıklarını bırak ya Mûsâ, diye bildirdik.

20- Böylece o bilip taşıdıklarını bıraktı. Artık o yaşamın hakikatini arayan olmuştu.

21- Bildirdik: O hakikatleri ara ve hiç korkmadan arayışına devam et. Görünen âlemin ilk doğduğu kaynağın o hakikatini sana sunacağız.

22- İçindeki seni var eden bağlı olduğun o gücü anla. Diğer delillerimizle fenalardan geçerek o gücü tertemiz bir halde ortaya çıkar.

 

Hakk: Her varlıkta, varlığı tutan, varlığın tüm niteliklerini kapsayan, varlığın işleyişinin hikmeti olan, her varlığın birbiriyle aynılık derecesinde olan “Ruh” sırrıdır.

 

Hallacı Mansur bu hakikati anladığında “Enel Hakk” dedi.

 

Hakk; Allah’ın her varlıktaki, kendinden üflediği Ruh sırrıdır.

 

Allah, kül boyutudur, Hakk ise cüz boyutudur.

 

Allah’ın her varlıktaki cüz mânâsı Hakk ismiyle adlandırılır.

 

İşte Mü’min olan kişi yani Allah’tan emin olan, artık zerre kadar şüphesi olmayan kişi, her nereye bakarsa baksın “Semme Vechullah” zevkiyle bakar ve tüm varlığı Hakk sırrıyla kucaklar.

 

Mü’min olan kişinin tek kimliği vardır, o da “Hakk Kimliği”dir.

 

İşte o kişi:

Tüm varlığın birbiriyle münasebetini bilir.

Tüm varlığı tutanın, varlıkta her an olanın Allah olduğunu bilir.

Ve her varlığa Hakk kimliğiyle bakar ve Hakk kimliğiyle kucaklar.

Çünkü bilir ki her varlık, enfûsuyla âfâkıyla Allah’a aittir.

 

Mü’minun Sûresi 11- Halkta Hakk zevki o kimseleri teslim almıştır. Onlar devamlı o haldedirler.

 

Ahzâb Sûresi 4- ……Siz aslınızın geldiği yeri, tüm varlığın birbiriyle olan münasebetini anlayın. ……

 

Âl-î İmrân Sûresi 20- Bundan sonra eğer sana kendi inançları için gelirlerse, o zaman de ki: Ben bütün her şeyimle, varlığı var edenin Allah olduğunu bilip teslim oldum……

 

Kur’ân’ı kadın, erkek cinsiyet kimliği ile okuyamayız.

 

Kur’ân cinsiyet kimliğiyle okunamaz, “İns-Ünsiyet-İnsan” kimliğiyle okunur.

İns kimliğiyle okuyana Kur’ân kendini açar.

 

Kişi cinsiyet kimliğiyle Kur’ân’ı açarsa, sadece orada yazılan yazılara bakar, mânâsına eremez.

 

Kişi, inanç kimliğinde kalırsa, hep ayrımcılık içinde kalır, kendi cemâatini, tarikâtını, dinini üstün görür, diğerlerini hâkir görür, cehennemlik görür.

 

Kişi inanç kimliğini terk eder, Hakk yolunda bir irfâniyet eğitimiyle Hakk kimliğini giyerse, bilir ki, din Allah’a aittir, bilir ki tüm cemâat ve tarikätlarda yaşayan kimselerin bedenlerinde de her an tecelli eden, onların kalplerini attıran, tüm bedenlerini çalıştıran bizzat Allah’tır.

 

Ayrımcılığa sebep olan millet kimliğini terk eden kişi, kendi milletini üstün görüp diğerlerini hâkir görmekten kurtulur.

Ve Hakk kimliğini giydiğinde bilir ki tüm milletlerin sahibi Allah’tır.

 

Makam, meslek kimliğini terk eden kişi, makamın ve mesleğin hizmet için var olduğunu anlar.

Makam kimliğinde kalan kişi, kendini farklı görmeye başlar, kendini diğerlerinden üstün görmeye başlar.

 

Aziz Mahmut Hüdâi, Üftâde Hazretleri’nin kapısına geldiğinde içindeki kadı makamının kibriyle gelmişti ve ona: İçindeki kadılığın makam kibrini bırak da gel, denilmişti.

 

Makam kimliğinden kurtulan bilir ki, köyde çiftçilik yapan da hizmet ediyor, fakültede profesör olan da hizmet ediyor, diğerinin diğerinden bir üstünlüğü yok.

 

Herkes kabiliyeti ölçüsünce birbirine hizmet sunuyor.

Hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur.

 

Hepimizi var eden birdir ve hepimiz eşitiz.

 

Hepimizin tüm vücudunda her an tecelli eden, kalbimizi attıran, kanımızı dolaştıran, tüm hücrelerimizi çalıştıran bize şah damarımızdan yakın olan bizzat Allah’ın kendisidir.

 

Allah’ı her an gönlünde hisseden kişi sevgi dolu, saygı dolu hareket eder.

Ve başına ne sıkıntı gelirse gelsin isyan etmez, sabreder ve hiç bir varlığa zarar vermez, herkese iyilik yolunda yardım için koşar.

 

Mü’min olan kişi yaşantısına Hakk kimliğiyle devam eder.

 

Ve nereye bakarsa baksın, hangi varlığı görürse görsün onu Hakk kimliğiyle kucaklar.

 

Bilir ki tüm varlığın sahibi Allah’tır.

Ve bilir ki Allah, her an tüm varlıktan, nûr yüzünü, rûh yüzünü, zât yüzünü, sıfat yüzünü, fiil yüzünü, gösterip durmaktadır.